Mıknatıs

Daha okulda mıknatıs dersini göstermemişlerdi o zaman. Babam Pazar günleri kurulan hurda pazarına giderdi. Bazen beni de götürürdü. Eski ayakkabılardan tutun eski musluklara, bebek arabalarına kadar her şey olurdu orda. Öyle ki babamın 1952 model, İngiliz imalatı motorsikletine yedek parça bile bulurduk. Hatta daha sonraları, 2002 de ilk mp3 cd mi ordan almıştım(Haluk Levent dinliyodum). Neyse işte ben küçükken radyo ve kasetçalar meraklısıydım. Parçalayıp bakmam için her gidişimizde eski bir müzik seti ya da radyo alırdı babam. Eve getirirdik. Annem dezenfekte ettikten sonra onay çıkardı ve başlardım sökmeye. Her seferinde içlerinden çıkan patlak hoparlörler olurdu. Kasaları metal olduğundan benim gücüm yetmezdi ama babam bir tornavida hareketiyle çıkarırdı bunların mıknatıslarını. Mıknatıslar çok güçlü olurdu tabi. Bunları annemin dikiş makinesinin kapağındaki cebin içine koyardık ve sırası geldiğinde annem onları iğne toplamakta kullanırdı. Fazla geldiği zaman komşulara dağıtırdık ama bu mıknatıs talebi hiç bitmezdi nedense. Gerçi ben daha sonraları işi büyüttüm, mikrofon görevi yapan hoparlörler olduğunu fark ettim, kasetçaların içinden çıkan ufak amfileri kullanarak volki-tolki lerim aracılığıyla evin muhtelif yerlerine radyo programı yapmaya falan başladım o ayrı. Bilmiyorum biliyomusunuz ama o küçük oyuncakların belli bir frekansı oluyor ve radyodan o frenkansı bulursanız eğer, o radyo kanalını volk-tolki nizin çektiği mesafe içinde bloke edebiliyorsunuz. Neyse konu dağıldı. Mıknatısların çok güzel şeyler olduğunu biliyordum fakat bazılarını birbirine değdirmek şöyle dursun yaklaştırmak bile çok zordu. Bir gün babama sordum tabi. Tristar marka James bond çantasından çıkardığı A4 kağıdın üstüne buzdolabının lastiği içinden çıkan ince mıknatıstan koydu. Sonra bir eliyle üzerinde mıknatıs olan kağıdı tutarken bir eliyle de benim patlak hoparlörlerden çıkan bir mıknatısımı kağıda doğru yaklaştırdı. Kağıdın üzerindeki mıknatıs hareket ediyordu. Zıt kutuplar birbirini çeker, aynı kutuplar birbirini iter dedi babam. Sonra hoparlör mıknatısını ters çevirdi ve kağıda yaklaştırınca mıknatıslar birbirine yapıştı. Demek ki mıknatısları birbirine yaklaştırmak zor olduğu zaman birini ters çevirmek gerekiyordu. Ama bu oyunu oynaya oynaya iyice kavramıştım olayı. Zıt kutuplar birbirini çeker, aynı kutuplar birbirini iterdi. Neyse aradan epeyce zaman geçti. Okulda mıknatısları gösterdiler. Fen bilgisi labaratuarında bu kağıt oyununu yaparak baya ilgi topladım üstüme, herkes benim yaptığımı yapmaya çalıştı tabi ama mıknatıslar evdekiler kadar güçlü değildi. Daha da sonraları, 6. sınıfta o anı hiç unutmam, sosyal bilgiler öğretmenimiz ortaya bir tez attı.Zıt karakterli insanlar her zaman iyi anlaşır dedi. Sanırım üniversitede tarihle karışık aldığı sosyal psikoloji derslerinin etkisi oldukça büyüktür buna. Öyle olmasa bile zaten çok farklı ve çok sevdiğim bir insandı. Ben de o anda parmak kaldırıp, mıknatıslar gibi mi dedim. Şaşırdı kadın tabi, ıhım ıhım. Aynen öyle ismail dedi. Sonra bana çok samimi olduğun bir arkadaşını söyle dedi. Aklıma tabi ki Enes geldi. Enes’le doğduğumuzdan beri hep beraberdik. Sonra hangi takımlı olduğumu sordu. Galatasaray dedim. Enes’in hangi takımlı olduğunu sordu. Fenerbahçe dedim. Gördünüz mü çocuklar dedi. Neyse yani, doğrudur veya o an öyle denk gelmiştir bilemiyorum güzel bir çıkarsamaydı. O zaman pek önem vermedim tabi ama geriye dönüp baktığımda iyi anlaştığım arkadaşlarımın ve dostlarımın çoğunun fenerbahçeli olduğunu görüyorum. Sadece takımla sınırlı değil tabi ki. Mesela bu blogta yazdığım yazılar, en iyi dostumun tarzı değil. Belki çok abartılı edebik şeyler olarak geliyor burada yazdıklarım ona. İyi ki de öyle. Bunu bilmek doğru yolda olduğumun göstergesi. Mesela aşağıdaki Çiçekler, Kuşlar Ve Somurtkanlar yazısını onun için yazdım. Somurtkan olarak da onu tanımladım. Belki çok hoşlanmadı ama nefret de etmedi. Onun verdiği tepkiler benim için çok önemli çünkü benim dünyama dışarıdan bakabiliyor, ben de onu somurtkan olarak seviyorum. Eminim ki o da benim gibi yazılar yazsaydı eğer, ya o ya da ben yazı yazmaktan çoktan vazgeçmiştik. Al işte yine mıknatıs. Neyse yani benim bu fenerlilerden çekeceğim var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder